İşte talihli bir film... Canlandırma sineması denen nankör ve belalı alanda Amerikan tarzına karşı bir alternatif olarak yapılmış Fransız-Belçika damgalı bir çaba...Ve bu ülkelerden gelen bu tür filmlerin pek şanlı olmamasına karşın, Cannes 2003'de resmi bölüme alındıktan sonra festivalleri dolaşıp birçok ödül alan ve en son Oscar adaylığına dek yükselen bir film... 80 dakikalık bu küçük film, tümüyle Slyvain Chomet'nin yaratıcı gücüne dayanıyor. Ama tam beş yılda hazırlanmış ve bu süre boyunca 50-60 kişi sürekli olarak çalışmış. Film, genç bir bisiklet şampiyonunun ünlü Tour de France sırasında Mafya tarafından en kötü amaçlar için kaçırılıp Belleville adlı (ve New York'a tıpatıp benzeyen) bir megapole götürülmesini ve peşine düşen büyükannesiyle köpeği tarafından kurtarılmasını anlatıyor. Film, Amerikan tarzı bir grafik anlayışından tümüyle farklı. Bu farklı estetik mizah açısından da farklı sonuçlara yöneliyor. Belki Amerikan çizgi filmlerine alışmış kuşaklar için biraz yabancılaştırıcı. Ama sonuç olarak son derece özel ve özgün bir yaklaşım bu... Türün meraklıları, sayısız ödül sahibi bu değişik filmi kaçırmasınlar. BELLEVILLE'DE RANDEVU (Les Triplettes de Belville) Yönetim ve senaryo: Sylvain Chomet Müzik: Benoit Charest Fransız-Belçika- Kanada ortak-yapımı. | ||||
| ||||
2004 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2004 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
4 Ocak 2010 Pazartesi
BELLEVILLE'DE RANDEVU (Les Triplettes de Belville)
Neredesin Firuze?
Bir düş gibi gelip geçen kadın
"Neredesin Firuze?" her şeyden önce yer yer absürd, her zaman kıpır kıpır, kimi zaman da bir müzikal havasında. Popüler kültüre bir itirazınız yoksa, bol bol gülme fırsatını kaçırmayın.
Bu tür bir filme ya katılırsınız ya da dışında kalırsınız. Ya filmin mizah anlayışıyla, hayata bakışıyla, espri düzeyiyle uyum sağlarsınız ya da mesafeli kalırsınız. Ben bu dediklerimin hepsinde filme, onun mizahına, mantığına ve estetiğine katıldım. Dolayısıyla, çok hoş bir iki saat geçirdiğimi söylemeli ve görüşlerimi genelde paylaşanlara bu filmi "hararetle tavsiye etmeliyim".
Türkiye ve çağdaş (pop) kültürümüz için çok önemli bir alana, İMÇ çevresinde dönen müzik-kaset piyasasına, bu piyasanın her gün yeni birkaçını lanse etmeye çalıştığı, genelde Doğu kökenli ama kimi zaman "Alamancı" şarkı-türkücülere ve onlardan biri olan Ferhat Can'ın hikayesine değinen bir film bu... Ama bu aslında "Muhsin Bey" veya "Abuzer Kadayıf"tan farklı olarak, bir yükselme hikayesi değil. Daha çok, Ferhat'ın odak noktasında olduğu bir kalabalık insan ilişkileri panoraması.
Bu insanlardan dördü, Plakçılar Çarşısı'nın kaşarlanmış, her türlü numaraya hazır ama yine de son derece sevimli adamları: Yapımcı Hayri, Hayri'nin iş ortağı, has adamı ve ellerindeki tek yıldız adayı Melih. İşler iyice sarpa sarıp son umutları olan "tenor Ahmet" de çuvallayınca, dört kafadar son çare olarak dört elle Ferhat'a sarılırlar. Ama para sorunlarını yenemezler. Derken ortaya bir "melek" çıkar ve hepsinin imdadına yetişir. Bu, hep beyazlar giyen, hep gülümseyen ve iyimserlik dağıtan gizemli bir kadındır. Ve adı Firuze'dir. Firuze onlara bol vaatte bulunur, Ferhat'ı koruyucu kanatları altına alır. Ama bu klasik anlamda 'genç şarkıcı adayına kancayı takmış sosyete dilberi' öyküsü değildir. Hatta böyle bir hikayeyle hiç ilişkisi yoktur.
Hikaye ilerledikçe, bir yandan Firuze'nin gerçek kimliği ortaya çıkacak, öte yandan Plakçılar Çarşısı, gece kulüpleri, lüks oteller, içki sofraları ve ışıl ışıl bir İstanbul dekoru önünde insan karakterleri bir çiçek gibi yaprak yaprak açılacaktır. "Neredesin Firuze?" öncelikle, yer yer absürd, her zaman kıpır kıpır, kimi zaman şarkı, türkü ve koreografiye dayalı 'müzikal' havasındaki taze bir mizahtan büyük destek alıyor. İkinci olarak, filmin görsel yanı, dekorları, giysileri ve özellikle renkleriyle çok başarılı. Gökkuşağının tüm renklerini üzerinde taşıyan ve abartılı mücevherlerle donanmış kahramanlarımız, renk kullanımını bile başlıbaşına bir taşlama öğesi haline getirebilen bir sanat yönetmeninin başarılı ürünleri.
Filmin bir başka özelliği, arabesk veya Türk pop müziğiyle hem mesafeli durup dalgasını geçerken hem de bu müziğin kaliteli yeni veya klasik ürünlerini çok iyi kullanması. Filmin ses bandı hemen alıp dinleme isteği veriyor. Birkaç yeni ve de çok iyi Özcan Deniz şarkısının yanı sıra Müslüm Baba'dan bir Fikret Kızılok şarkısı ya da Zeki Müren klasiği "İnleyen Nağmeler" in Erol Büyükburç yorumu gibi sürprizler de var.
OYUNCULAR HARİKA
Ve en önemli öğelerden biri oyuncular. Hepsine bayıldım. O çılgın beşli; Haluk Bilginer, Özcan Deniz, Cem Özer, Ruhi Sarı ve Ragıp Savaş mükemmel bir uyum sağlıyor. Demek Akbağ, bir düş gibi gelip geçen gizemli kadında olağanüstü. Ama tüm yan ve de konuk oyunculuklar da çok iyi. Böylece Ata Demirer'in Bülent Ersoy taklidinden, Hamdi Alkan'ın "ilahi şarkıcısı adayı"na kadar herkes kendine düşeni yapıp gidiyor.
İlk sinema filminde Ezel Akay çok iyi bir ritim ve kıvrak bir mizah tutturmuş. En sevdiğim yanlarından biri, sahneleri tam kıvamında tutması, bir-iki yer dışında uzatmaması. Böylece örneğin düğündeki 'pasta sahnesi' alabildiğine uzatılabilecekken, tam yerinde kesiliyor. Tüm final bölümü ise sanki "Eşkiya"yı hatırlatan düzeyli bir duygusallık içeriyor. Popüler Türk filmlerine ve genelde popüler kültüre ciddi bir itirazınız yoksa, bu güzel gülme fırsatını kesinlikle kaçırmayın.
"Neredesin Firuze?" her şeyden önce yer yer absürd, her zaman kıpır kıpır, kimi zaman da bir müzikal havasında. Popüler kültüre bir itirazınız yoksa, bol bol gülme fırsatını kaçırmayın.
Bu tür bir filme ya katılırsınız ya da dışında kalırsınız. Ya filmin mizah anlayışıyla, hayata bakışıyla, espri düzeyiyle uyum sağlarsınız ya da mesafeli kalırsınız. Ben bu dediklerimin hepsinde filme, onun mizahına, mantığına ve estetiğine katıldım. Dolayısıyla, çok hoş bir iki saat geçirdiğimi söylemeli ve görüşlerimi genelde paylaşanlara bu filmi "hararetle tavsiye etmeliyim".
Türkiye ve çağdaş (pop) kültürümüz için çok önemli bir alana, İMÇ çevresinde dönen müzik-kaset piyasasına, bu piyasanın her gün yeni birkaçını lanse etmeye çalıştığı, genelde Doğu kökenli ama kimi zaman "Alamancı" şarkı-türkücülere ve onlardan biri olan Ferhat Can'ın hikayesine değinen bir film bu... Ama bu aslında "Muhsin Bey" veya "Abuzer Kadayıf"tan farklı olarak, bir yükselme hikayesi değil. Daha çok, Ferhat'ın odak noktasında olduğu bir kalabalık insan ilişkileri panoraması.
Bu insanlardan dördü, Plakçılar Çarşısı'nın kaşarlanmış, her türlü numaraya hazır ama yine de son derece sevimli adamları: Yapımcı Hayri, Hayri'nin iş ortağı, has adamı ve ellerindeki tek yıldız adayı Melih. İşler iyice sarpa sarıp son umutları olan "tenor Ahmet" de çuvallayınca, dört kafadar son çare olarak dört elle Ferhat'a sarılırlar. Ama para sorunlarını yenemezler. Derken ortaya bir "melek" çıkar ve hepsinin imdadına yetişir. Bu, hep beyazlar giyen, hep gülümseyen ve iyimserlik dağıtan gizemli bir kadındır. Ve adı Firuze'dir. Firuze onlara bol vaatte bulunur, Ferhat'ı koruyucu kanatları altına alır. Ama bu klasik anlamda 'genç şarkıcı adayına kancayı takmış sosyete dilberi' öyküsü değildir. Hatta böyle bir hikayeyle hiç ilişkisi yoktur.
Hikaye ilerledikçe, bir yandan Firuze'nin gerçek kimliği ortaya çıkacak, öte yandan Plakçılar Çarşısı, gece kulüpleri, lüks oteller, içki sofraları ve ışıl ışıl bir İstanbul dekoru önünde insan karakterleri bir çiçek gibi yaprak yaprak açılacaktır. "Neredesin Firuze?" öncelikle, yer yer absürd, her zaman kıpır kıpır, kimi zaman şarkı, türkü ve koreografiye dayalı 'müzikal' havasındaki taze bir mizahtan büyük destek alıyor. İkinci olarak, filmin görsel yanı, dekorları, giysileri ve özellikle renkleriyle çok başarılı. Gökkuşağının tüm renklerini üzerinde taşıyan ve abartılı mücevherlerle donanmış kahramanlarımız, renk kullanımını bile başlıbaşına bir taşlama öğesi haline getirebilen bir sanat yönetmeninin başarılı ürünleri.
Filmin bir başka özelliği, arabesk veya Türk pop müziğiyle hem mesafeli durup dalgasını geçerken hem de bu müziğin kaliteli yeni veya klasik ürünlerini çok iyi kullanması. Filmin ses bandı hemen alıp dinleme isteği veriyor. Birkaç yeni ve de çok iyi Özcan Deniz şarkısının yanı sıra Müslüm Baba'dan bir Fikret Kızılok şarkısı ya da Zeki Müren klasiği "İnleyen Nağmeler" in Erol Büyükburç yorumu gibi sürprizler de var.
OYUNCULAR HARİKA
Ve en önemli öğelerden biri oyuncular. Hepsine bayıldım. O çılgın beşli; Haluk Bilginer, Özcan Deniz, Cem Özer, Ruhi Sarı ve Ragıp Savaş mükemmel bir uyum sağlıyor. Demek Akbağ, bir düş gibi gelip geçen gizemli kadında olağanüstü. Ama tüm yan ve de konuk oyunculuklar da çok iyi. Böylece Ata Demirer'in Bülent Ersoy taklidinden, Hamdi Alkan'ın "ilahi şarkıcısı adayı"na kadar herkes kendine düşeni yapıp gidiyor.
İlk sinema filminde Ezel Akay çok iyi bir ritim ve kıvrak bir mizah tutturmuş. En sevdiğim yanlarından biri, sahneleri tam kıvamında tutması, bir-iki yer dışında uzatmaması. Böylece örneğin düğündeki 'pasta sahnesi' alabildiğine uzatılabilecekken, tam yerinde kesiliyor. Tüm final bölümü ise sanki "Eşkiya"yı hatırlatan düzeyli bir duygusallık içeriyor. Popüler Türk filmlerine ve genelde popüler kültüre ciddi bir itirazınız yoksa, bu güzel gülme fırsatını kesinlikle kaçırmayın.
YENİ BİR ÜLKEDE
NY cangılında bir İrlandalı aile
Çağdaş İngiliz sinemasının özellikle "Babam İçin" ve "Sol Ayağım"la tanıdığımız ilgi çekici yönetmeni Jim Sheridan dönüyor. Bu yeni filmi daha yumuşak çizgili, daha kişisel, giderek özyaşamsal. Seyri biraz zor, ama insanı ödüllendiren bir film...
Sheridan, iki kızıyla birlikte yazdığı senaryoda, büyük olasılıkla kendi kişisel geçmişiyle ilişkili bir hikaye anlatıyor. 1980'li yıllarda iki kız çocuğuyla birlikte Kanada'dan geçiş yapıp ABD'ye gelen, New York'un en berbat semtinde ürkünç bir binadaki sefil daireye yerleşen ve en zor koşullarda ayakta durmaya çalışan bir karı-kocanın öyküsü. Frankie adlı üçüncü çocuklarını bir kaza ve sonrasında oluşan komplikasyon nedeniyle yitirmiş olan ana-baba, kızlarının üzerine titriyorlar. Ama bu, onları çevrede olabildiğince özgür bırakmalarına engel olmuyor. Ayrıca ölen çocuğunu unutamayan anne, tüm tehlikesine karşın yeni bir bebek sahibi olmayı deniyor.
Bu içe dönük, psikolojik ve hüzünlü film, büyük bir olgunlukla yazılıp çekilmiş. Sheridan, öncelikle iki baş oyuncusundan çok iyi sonuç almış."24 Hours Party People" adlı filmdeki rock menajeri rolüyle tanıdığımız Paddy Considine'den böyle bir kompozisyon bekler miydiniz?Kişisel filmlerin yetenekli oyuncusu, bebek yüzlü Samantha Morton, "Amistad"dan hatırlanan görkemli zenci Djimon Hounsou ve özellikle iki küçük çocuk, Bolger kardeşler de çok iyi.
Sheridan, bize her şeyiyle gerçek duran ve bu açıdan yüreğe dokunan bir öykü anlatıyor. Bir dönemin New York'u, belki aslında eski deyimiyle 'ezeli ve ebedi New York', onun insanları unufak eden, ama öte yandan eşsiz bir ırklar mozaiği içinde mutlu da kılabilen atmosferi, hayatta direnmenin ve dayanmanın önemi, iradeyle ve sevgiyle ayakta kalma olasılığı... Tüm bunlar, bu filmin içinden fışkıran öğeler. Demek ki, hüzünden korkmayanları gerçekten ilgilendirebilecek düzeyli, kalıcı ve etkileyici bir sevgi ve direniş hikayesi...
YENİ BİR ÜLKEDE
(In America)
Yönetmen: Jim Sheridan
Senaryo: Jim, Naomi ve Kirsten Sheridan
Görüntü: Declan Quinn
Müzik: Maurice Seezer, Gavin Friday
Oyuncular: Samantha Morton, Paddy Considine, Djimon Hounsou, Sarah Bolger, Emma Bolger Fox yapımı.
Sheridan, iki kızıyla birlikte yazdığı senaryoda, büyük olasılıkla kendi kişisel geçmişiyle ilişkili bir hikaye anlatıyor. 1980'li yıllarda iki kız çocuğuyla birlikte Kanada'dan geçiş yapıp ABD'ye gelen, New York'un en berbat semtinde ürkünç bir binadaki sefil daireye yerleşen ve en zor koşullarda ayakta durmaya çalışan bir karı-kocanın öyküsü. Frankie adlı üçüncü çocuklarını bir kaza ve sonrasında oluşan komplikasyon nedeniyle yitirmiş olan ana-baba, kızlarının üzerine titriyorlar. Ama bu, onları çevrede olabildiğince özgür bırakmalarına engel olmuyor. Ayrıca ölen çocuğunu unutamayan anne, tüm tehlikesine karşın yeni bir bebek sahibi olmayı deniyor.
Bu içe dönük, psikolojik ve hüzünlü film, büyük bir olgunlukla yazılıp çekilmiş. Sheridan, öncelikle iki baş oyuncusundan çok iyi sonuç almış."24 Hours Party People" adlı filmdeki rock menajeri rolüyle tanıdığımız Paddy Considine'den böyle bir kompozisyon bekler miydiniz?Kişisel filmlerin yetenekli oyuncusu, bebek yüzlü Samantha Morton, "Amistad"dan hatırlanan görkemli zenci Djimon Hounsou ve özellikle iki küçük çocuk, Bolger kardeşler de çok iyi.
Sheridan, bize her şeyiyle gerçek duran ve bu açıdan yüreğe dokunan bir öykü anlatıyor. Bir dönemin New York'u, belki aslında eski deyimiyle 'ezeli ve ebedi New York', onun insanları unufak eden, ama öte yandan eşsiz bir ırklar mozaiği içinde mutlu da kılabilen atmosferi, hayatta direnmenin ve dayanmanın önemi, iradeyle ve sevgiyle ayakta kalma olasılığı... Tüm bunlar, bu filmin içinden fışkıran öğeler. Demek ki, hüzünden korkmayanları gerçekten ilgilendirebilecek düzeyli, kalıcı ve etkileyici bir sevgi ve direniş hikayesi...
YENİ BİR ÜLKEDE
***
(In America)
Yönetmen: Jim Sheridan
Senaryo: Jim, Naomi ve Kirsten Sheridan
Görüntü: Declan Quinn
Müzik: Maurice Seezer, Gavin Friday
Oyuncular: Samantha Morton, Paddy Considine, Djimon Hounsou, Sarah Bolger, Emma Bolger Fox yapımı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)